Turgut, 4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğduğunda annesi Fatma ve babası Hayri, ona "Ahmet Turgut Uyar" adını verdi. Altı kardeşten beşincisi olarak dünyaya gelmişti. Turgut babasını özleyerek büyüyen bir çocuktu. Çünkü babası Hayri Bey, Osmanlı döneminde bir harita subayıydı ve ailesinden uzaklardaydı. Bu uzaklık Turgut’un içinde bir yara olmuştu, sessizliği, derinliği işte bu yüzdendi. Bir yanının eksik kaldığını hissediyordu. Annesi Fatma Hanım ise akıllı ve güzel bir kadındı. Turgut annesinin hep yanında olduğu için şanslıydı.
babasızlığının içinde bıraktığı hissiyat oldukça derindi. Yıllar sonra çocukluğundan şöyle bahsedecekti Turgut: “Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır. Ağabeyim bana sataştıkça annem: ‘Yapma oğlum’ derdi ona, ‘O, içli bir çocuk’”.
1931’de Hayri Bey emekli oldu. Böylece Uyar ailesi de Ankara’dan İstanbul’a taşındı. Hayri Bey burada da çalışmaya devam etti. Turgut, bir nevi babasına kavuşmuştu. Belki bundan sebep, belki de çok küçük olduğundan çocuk aklı Ankara yıllarını silmiş, yaşama İstanbul’dan başlamıştı. Yıllar sonra şiirleri pek sevilen bir şair olduğunda özenle anlatacaktı buraları. “Vaiz Sokağı Numara 70” adlı şiiri aslında çocukluğunu nerede yaşamaya başladığının en canlı ibaresi olacaktı.
Turgut, Konya’ya askeri okula gitti. Buradan sonraki durağı da Bursa Işıklar Lisesi oldu. İki yıl da Askeri Memurlar Okulu’na gitti ve eğitim hayatını tamamladığında yıl 1947 idi. Ailesinden uzaklarda tamamlanmış bir eğitim hayatı olmuştu. O hüzünlü yanını uzaklarda geliştirmeyi ihmal etmedi. Özellikle babasını alışılmış bir duyguyla özlemeye devam etti.
İlk olarak mektuplaşmaya başladılar. Başta sadece şiir üzerineydi bu mektuplar. Zamanla yerini daha özel konular almaya başladı. Tomris, Turgut’u yaşadığı sorunlar yüzünden uzaklaştığı şiire karşı tekrar ısıtmaya çalışıyordu ve bir süre sonra Tomris, Turgut’un esin perisi oldu. Büyük aşktı. Belli ki Tomris, aşk kadınıydı ve aynı zamanda şiire de aşıktı. Tomris ve Turgut, 1969’da evlendi ve bu evlilikten "Hayri Turgut" adını verdikleri bir oğulları oldu. Turgut, babasına duyduğu özlemi ve sevgiyi oğluna ismini vererek yaşatmayı seçmişti.
Turgut, ölümü sanki her gün yaşadığı bir şeyi yaşıyormuş gibi bekledi. Bu olacakları önceden biliyor gibiydi. Çünkü bir severken bir de içerken dozunu hiç ayarlamamıştı. Bir gün bu ikisinden birinin başına bir iş açacağını biliyordu. 22 Ağustos 1985’te evinde öldü Turgut Uyar. Oğlu ardından şöyle diyordu: “Sevmek ve içmek, ikisini de sonuna kadar kullandı. Ama sevdiği için değil, içtiği için öldü”
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat.